Evde Güve Varsa Ne Yapmalı? Toplumsal Yapıların Tozlu Köşelerinde Bir Sosyolojik İnceleme
Bir araştırmacı olarak, insan davranışlarının gündelik hayatın en sıradan ayrıntılarında bile toplumsal yapıların izlerini taşıdığını gözlemlerim. Evde bir güve görmek, çoğu kişi için yalnızca temizlik ya da düzenle ilgili bir mesele gibi görünür. Ancak sosyolojik bir bakış açısıyla bakıldığında, bu küçük canlıların varlığı bile bireylerin toplumsal rollerini, kültürel pratiklerini ve hatta cinsiyet temelli iş bölümünü açığa çıkarır. Güveyle mücadele etmek, aslında evle, düzenle, kadınlıkla, erkeklikle ve “ev içi roller”le mücadele etmektir.
Güveyle Mücadele: Temizlikten Fazlası
Evde güve görmek, çoğu kültürde “düzen eksikliği” ya da “ihmal” göstergesi olarak yorumlanır. Oysa güveler, yalnızca biyolojik koşullardan değil, kültürel kodlardan da beslenir. Geleneksel olarak evin hijyeninden sorumlu tutulan kadınlar, bu durumda toplumsal baskının en yoğun hissedildiği kişilerdir. Güve varsa, “kadın yeterince dikkat etmemiştir” düşüncesi, görünmez ama güçlü bir toplumsal yargıdır.
Oysa erkeklerin bu durumda geliştirdiği refleks genellikle yapısal ve teknik müdahalelere yöneliktir: dolapları taşımak, ilaçlama yapmak, çözümü nesnel bir problem çözümü olarak görmek. Kadınlar ise duygusal ve ilişkisel yönleriyle –yani “evin ruhunu koruma” çabasıyla– sürece yaklaşır. Bu fark, cinsiyet rollerinin mekân üzerindeki etkisini net biçimde ortaya koyar.
Toplumsal Normlar ve “Ev”in Kadınsı Temsili
Ev, birçok kültürde kadının kimliğinin uzantısı olarak kabul edilir. Bu nedenle evdeki her detay –toz, dağınıklık, güve– kadına yöneltilen dolaylı bir toplumsal eleştiriye dönüşebilir. Kadının ev içindeki emeği, görünmez olmasına rağmen sürekli denetlenir. “Güve var mı?” sorusu, aslında “Bu ev yeterince iyi yönetiliyor mu?” anlamına gelir.
Bu noktada ev, yalnızca bir yaşam alanı değil, aynı zamanda toplumsal değerlendirmenin sahnesidir. Kadınlar, bu sahnede duygusal emeğiyle var olur; erkekler ise fiziksel veya maddi düzenlemelerle katkı sunar. Ancak iki yaklaşım da aynı yapısal gerçeği, yani “evin kadınla özdeşleştirilmesini” yeniden üretir.
Erkeklerin Yapısal, Kadınların İlişkisel Yaklaşımı
Erkekler, evde güve çıktığında genellikle problemi “mühendisliksel” bir bakış açısıyla ele alır: dolapların yeri değiştirilmeli, ilaçlama yapılmalı, hava sirkülasyonu sağlanmalı. Bu, toplumsal olarak erkekliğin “kontrol”, “çözüm” ve “mantık” temelli öğeleriyle ilişkilidir.
Kadınlar ise güveyle mücadelede ilişkisel bir bağ kurar. Güvenin “nereden geldiğini”, “neden şimdi ortaya çıktığını” sorgular; dolabın içindeki eski bir yün kazağa, hatırası olan bir eşarba kadar uzanan duygusal bağlarla meseleyi değerlendirir. Dolayısıyla güve, yalnızca bir haşere değil; geçmişin, anıların ve ilişkilerin sembolüdür. Bu yönüyle, kadınlar için güveyle mücadele etmek bir tür duygusal arınmadır.
Kültürel Pratikler: Nane, Lavanta ve Kolektif Bilgelik
Türkiye gibi kolektif kültürlerde, güveyle başa çıkmanın yolları kuşaktan kuşağa aktarılan pratiklerle şekillenir. Dolaplara lavanta koymak, sabun sarmak, nane demetleri asmak gibi uygulamalar yalnızca biyolojik önlem değildir; kültürel bir dayanışmanın göstergesidir. Büyükannelerden annelere aktarılan bu yöntemler, kadınlar arası bilgeliğin sürekliliğini sağlar.
Bu tür ritüeller, evin bakımını teknik bir görevden çıkarıp, kültürel bir hafıza eylemine dönüştürür. Dolayısıyla, güveyle mücadele aynı zamanda bir kimlik koruma sürecidir: “Evimiz tertipli, düzenli, temizdir” demenin kolektif bir ifadesi.
Modern Zamanlarda Güve: Hijyen mi, Sembol mü?
Günümüzde şehir hayatında güve görmek, çoğu zaman nostaljik bir tedirginlik yaratır. Modern evlerin steril tasarımları, sentetik kumaşların yaygınlaşmasıyla birlikte, güve artık geçmişe ait bir canlı olarak algılanır. Ancak bu algı bile sınıfsal ve kültürel farkları yansıtır. Minimalist bir apartman dairesinde güve görmek “tuhaflık” olarak yorumlanırken, eski bir taş evde bu durum “doğallık” olarak kabul edilir. Böylece, güveyle ilişkimiz bile toplumsal konumumuzun bir göstergesi haline gelir.
Sonuç: Güveyle Mücadele, Toplumsal Kodlarla Mücadeledir
Evde güve varsa, bu yalnızca bir temizlik meselesi değildir; toplumsal yapıların ve cinsiyet rollerinin ev içindeki izdüşümüdür. Güveyle mücadele ederken aslında, kimliklerimizle, rollerimizle ve kültürel alışkanlıklarımızla da yüzleşiriz.
Her dolap kapağını açtığımızda, yalnızca eski kıyafetleri değil, geçmişin kodlarını da havalandırırız.
Siz hiç evinizde bir güveyle karşılaştığınızda, o anın sizde uyandırdığı duyguyu sorguladınız mı? Belki de o küçük kanatlı canlı, evin değil, toplumun bir aynasıdır. Kendi deneyimlerinizi paylaşın — sizce “güve” sadece bir haşere midir, yoksa kültürel bir metafor mu?